MESLEĞİMİN TARİHÇESİ…..
Blog yazılarıma başlarken ilk
olarak niçin bunu seçtim bilmiyorum fakat yazılarımın devamı da bu şekilde
ilerleyeceğini düşünüyorum. Evet
herkesin bildiği üzere her şeyin bir geçmişi bir varoluş amacı vardır. Biz
avukatların ise ne kadar eski bir geçmişe sahip olduklarını inanın çoğu
meslektaşım farkında değildir. Kökleri çok eskiye dayanan avukatlık mesleğinin
var oluş amacı da şüphesiz kutsaldır. Fakat kaç avukat bunun farkındadır
bilinmiyor. Başlangıç biraz sitemkar oldu farkındayım. Ancak günümüzde
avukatların çizmiş olduğu çizgi bu sitemlerimin haklı birer gerekçesi olduğu
kanısındayım…
Gelelim asıl meselemize... Avukatlık mesleğinin tarihçesini çok eskilere
dayandağını yukarıda ifade etmiştim. O yüzden ilk blog yazımda yalnızca Eski
Yunan ve Roma daki tarihçesinden bahsedeceğim. İlk çıkış noktası demek daha
doğru olur sanırım.
Savunma mesleği olarak bilinen Avukatlık,
kökleri eski yunan ve Roma ya kadar dayanan eski Yunanca’da, üstün, ayrıcalıklı
ve güzel konuşan anlamına gelen “AdvoCatus” sözcüğünden dilimize ve diğer
dillere yerleşmiştir. Eski Yunan’da savunmanlar, sanıkların hür ve erkek olan
dost ve akrabalarından seçiliyordu. Bunlar, sanığın yanında sanığa yardım eden,
sanığın izahlarını tamamlayan kimselerdi. Bunlara “synagore” deniyordu. Bir
süre sonra taraflara evvelden savunma hazırlayan ve “legographes” adını alan
yardımcılara rastlandı. Bunlar, mahkemede söylenecek sözleri, bir nutuk halinde
yazıyor, ilgililere ücret mukabili veriyorlardı. İlgililer de bunları ezberleyerek
hakim önünde tekrarlıyorlardı. İlgililerin iyi ezberleyememeleri, şaşırmaları,
unutmaları karşısında bu kimseler mahkemelerde onların yanında bulunmaya
başladılar. Bunların yazdığı dilekçeler davaya giriş niteliği taşıyordu ve
tartışmalar bunların yazdıkları üzerinde yapılıyordu.
İlk baro Atina’da kurulmuştur.
Atina şehir devleti yöneticilerinden Draca ve Salon, Atina Barosuna çok sert
bir disiplin getirmiştir. Ancak hür kişiler avukatlık yapabiliyordu. Esirlere
bu hak tanınmamıştı. O dönemin koşullarına göre böyle bir görevi esirler
yapamazdı. Ayrıca ana-babalarına saygısızlıktan cezalandırılanlar, vatan
savunmasına veya bazı kanuni görevlere katılmayı reddedenler, ahlaka aykırı
işlerle uğraşanlar, sefahat yerlerinde görülenler, miras yolu ile kendilerine
geçen serveti lüks içinde yiyip bitirenler avukatlık yapamazlardı.
Roma’da da sadece erkekler avukat
olabiliyordu. Roma’da avukat davaya başlarken doğruluk yemini ediyordu. Bu
yemin, adaletin zaferini sağlamak, müvekkilin haklarını eksiksiz savunmak, dürüstlük
yolundan ayrılmamak unsurlarını kapsıyordu.
Avukat davanın haksızlığını
anlayınca davadan çekilmek zorunda idi. “Davadan çekilme hakkının” doğuşu bu
dönemde başlar.
Roma’da avukatlık onur mesleğiydi
ve bu yüzden avukatlar hizmetleri karşılığında bir ücret almıyordu. Romanın
tanınmış avukatlarından ve şairlerinden. Ovidus, “Güzel kadınların
güzelliklerini satmaları ne kadar utanç verici ise bir avukatın yardımını
satması da o kadar utanç vericidir.” diyerek Eski Roma döneminde avukatların
ücret almasının onur kırıcı bir davranış olduğunu ifade etmiştir.
Ancak ücret almasalar bile,
Avukatlık Roma’da Cumhuriyet Döneminde yüksek görevlere giden yolu açıyordu.
Çiçeron Consul olduğu zaman avukattı. Cesar da Roma Barosu’nda kayıtlı bir
avukattı.
Roma hukukunda “guato litis” yani
ücret sözleşmesi yasağı vardı. Bu da avukatın bağımsızlığı fikrinden çıkmıştı.
Çünkü böylesine bir ücret sözleşmesi Avukata bağımsızlığını kaybettirir, onu
müvekkilinin ortağı haline getirirdi.
359 yılından itibaren,
İmparatorluk döneminde avukatlar topluluklar halinde örgütlenmeye başladı. Daha
sonraları barolar ortaya çıkmaya başladı. En kıdemli avukat başkan oluyordu.
Avukatlar bir sayı ile bağlı idiler ve adetleri sınırlı olarak resmen tayin
olunurlardı.
Bu eski dönem; avukatın bağımsızlığı,
mesleğin niteliği, ücret alıp almaması, örgütlenmenin gerekliliği vs. konularda
sonraki yüzyıllardaki tartışmaların ilk çıkış noktası olarak kabul
edilebileceğinden yukarıdaki kısa tarihçe, mesleğin gelişmesini göstermek
bakımından ilginçtir.
Eski Yunan ve Roma Döneminden
sonra Ortaçağda avukatlık mesleği önemsiz bir meslek haline gelmişti. Bu çağda
sadece hukuk davalarında avukata ihtiyaç duyuluyordu. Ceza davalarında
avukatlık yapılamıyordu. Çünkü Avrupa’da Ortaçağ, “Savunma hakkının olmadığı”
bir çağdı. Davalar, “İşkence”ve “İtiraf” ile sonuçlandırılıyordu. Bu nedenle
“Savunma” lüzumsuz sayılıyordu.
Savunma mesleğinin Sokrates ile
başladığı kabul edilir.
Bu dönemde unutulmaması gereken iki tanrıça vardır. Bu iki tanrıçaya diğer blogumda geniş bir şekilde yer vermek istiyorum.
Merak edenler okumaya devam etsin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder